İstanbul'da yaşayan beyaz yakaları perşembe akşamında bir telaş sarar, cuma günleri ise bu telaş iyice alevlenir ve dertlenmeye başlarlar. Adı hafta sonu ne yapsak olan bu büyük sıkıntı bahar ve yaz aylarında iyice tepe yapar. Şehir dışına çıkılacaksa plan belli olduğundan daha rahat geçer bu telaş. Ama eğer bir plan yoksa vay geldi başımıza:)
Mevsimlerin konuya dahil olduğu her yazıda bahsettiğim üzere ben kesinlikle yaz insanı değilim ya yazın benim böyle dertlerim çok fazla olmuyor bu yüzden. E nasıl olsa gündüzün cayır cayır sıcağında dışarı çıkacak değilim, e akşam da sokak sokak gezemeyeceğime göre gidip havadar bir yerde oturacağım. Daha rahat seçim yapabiliyorum yani.
Ama bahar aylarında benim de gönlümün yayaları gevşiyor haliyle, ben de kendimi İstanbul'un sağından soluna, Anadolu'dan Avrupa'ya, Emirgan'dan Kanlıca'ya vurmak istiyorum. Boğaz bana coşku veriyor, araba kullanmaktan bile mutlu oluyorum, fildir fildir sokaklarda gezmek, gezmek, gezmek istiyorum...
Heh işte böyle duygularla kalktığımız sabahlarda bizim için istikamet hep karşı oluyor.(Avrupa yakasının taksicileri olarak bizim için karşı Anadolu yakası)
Biraz da sayfiye yeri mantığıyla baktığımızdan sanırım ay ne güzel bir sabah azcık kahvaltı edelim, nispeten daha sakin bir şekilde boğazı izleyelim dediğimiz günlerde karşıya geçiyoruz.
Yalnız şunu belirteyim bizim sakinlik arzumuz had safhada olduğundan biz sabahın zehrinde kalkıp yollara düşeriz. Okuyan olursa "Yuhh karşısı sakin mi bee?" demesin diye belirtmek istedim.
Kuzguncuk İstanbul'da geçirilecek hafta sonları için erken gidilmek kaydıyla çok çok ama çok güzel bir seçim.
Sokaklarında fotoğraf çeken gelin fotocularının kadrajından kaçma atraksiyonu dışında oldukça sakin ve tatlı bir semt Kuzguncuk.
Biz 3-4 yıl önce sokaklarında gezerken ay şuralardan bir ev kaptırsak muhabbeti yaptığımız günlerden beri her geçen gün popülaritesi daha da artıyor. Bunu açılan mekanlardan ve yaşanan hafta sonu kalabalığından da görebiliyoruz.
Açıkçası hiç bir kafesinde-lokantasında mükemmel lezzetlerle karşılaşmadık, sıradan ve her yerde olan şeyler var. Bazılarında ev yapımı şu-bu yazıyor ama en fazla kurabiyeyi evde yapıyorlardır diye düşünüyorum. Bu sadece Kuzguncuk'a has bir durum da değil maalesef. İstanbul'da popüler semtlerde iyi yemek bulmak neredeyse mucize. En güzeli İcadiye Caddesi'ndeki 120 yıllık Yunus Emre Odun Fırını'ndan simit-poğaça-kurabiye alıp Çınaraltı kahvede martılarla birlikte kahvaltı etmek.
Eski ismi Kosinitza olan Kuzguncuk'ta vaktiyle Ermeniler, Müslümanlar, Rumlar ve Museviler bir arada yaşamışlar. Bugün yan yana olan kilise, Cami ve sinagoglardan da bunu anlayabiliyoruz.
Dünyanın genelinde var olan AVM kültürüne karşı halen küçük esnaf ve mahalle kültürünü yaşatan Kuzguncuk'ta her sokak size Instagram fotoğrafları sunarken kendinizi başka bir yerde hissettiriyor.
Kuzguncuk sahilde Çınaraltı ise boğazı izlerken çay-kahve içip simitlerinizi martılarla paylaşma imkanı tanıyor. Kısacası güzel bir bahar gününde Kuzguncuk sizi dinlendiren, eğlendiren, kendinizi iyi hissettiren bir alternatif sunuyor.
Kuzguncuk merkez caddesi olan İcadiye Caddesi'ne girdiğiniz anda tarihi havayı solumaya başlayıp aslında istendiğinde aslına uygun restorasyon yapılabildiğini görüyoruz. Tarihinde bir çok yangın olan Kuzguncuk'ta yangına ve yıllara dayanan evlerin bazıları güzel restorasyonlar geçirmiş bazıları ise zaman direnirken kendilerine uzanacak bir desteği bekliyorlar.
Ekmek Teknesi, Perihan Abla gibi bir çok diziye de ev sahipliği yapan Kuzguncuk'a bir bahar sabahı gidip çok da haritalara yazılara bağımlı kalmadan kendinizi sokaklarına bırakın. Çınaraltı'nda kahve içip martılarla simit paylaşın...
Hacer