Mardin'de ikinci günümüzde amacımız önce Midyat'a oradan da Hasankeyf ve Deyrul Umur Manastırı'na ulaşmaktı. Dolmuşla Midyat'a gittik ve Midyat eski otogarında Hasankeyf'e gideceğimiz dolmuşu beklemeye başladık. Dolmuşun koridorunda plastik sandalye üstünde diz dize yarım saatlik bir yolculukla Hasankeyf'e ulaştık.
Hasankeyf girişinde bahşiş karşılığı rehberlik yapan çocuklardan birini kattık önümüze ve dere tepe Hasankeyf'i gezmeye başladık. Ilısu Barajı yapımı nedeniyle sular altında kalma tehlikesi olan Hasankeyf gidilip görülmeli ve başına bir şey gelmemesi için kollanmalı.
Ufak rehberimizle Hasankeyf'te tepelere tırmanıp, yakın zamana kadar insanların yaşadığı mağaraları, Zeynelbey Kümbeti, Artuklu Köprüsü ve Büyük Saray Kalıntıları'nı görüyoruz.
Artuklu Köprüsü üzerindeki dünyada eşi benzeri olmayan çanak antenli evi görüp şaşkınlıktan küçük dilimizi yuttuk. Ev sahibinin elinde Osmanlı'dan kalan bir tapu olduğundan ve açılan tüm davalar lehine sonuçlandığından kimse onu çıkartamıyormuş. Böyle bir tarihi eserin üzerine uydu anteni bile takmış öyle yaşıyor vatandaş. Ülke olarak tarihi eserlere karşı bir garezimiz var ben artık inanıyorum.
Hasankeyf'te 3 saatlik gezimizi çarşıda noktalıyoruz. Rehberimizle vedalaşıp hediyelik ufak tefek bir şeyler alıp dönüş için dolmuş beklemeye başlıyoruz.
Ama dolmuş gelmiyor. Bu noktada sorunun bizde olmaya başladığını düşünüyorum artık. Bir sürü blogger güzel güzel yolculuk ederken biz genelde gidiyoruz ama dönemiyoruz.
Civar esnafla yaptığımız müzakereler sonrasında dolmuşun gelmesine uzun bir süre olduğuna ve şehirler arası otobüse binmenin daha mantıklı olduğuna karar veriyoruz. Yoldan geçen bir otobüsü durduruyoruz. Tabelasında Kuzey Irak-Süleymaniye-Erbil yazan bilmediğim bir firmaya ait otobüse atlayıp Midyat'a dönüyoruz.
Midyat'ta biraz dolaşıp bir şeyler yedikten sonra bu sefer rotamızı Deyrul Umur manastırına çeviriyoruz. Manastıra herhangi bir toplu taşıma aracı gitmiyor. Tek yol araba kiralamak veya taksiye binmek. Biz de bir taksici ile anlaşıp yola koyuluyoruz.
Deyrul Umur (Mor Gabriel) Manastırı görkemli ve etkileyici bir yapı. Dünyanın ayakta duran en eski Süryani Ortodoks Manastırı olan yapıyı halen içeride eğitim gören Süryani öğrenciler gezdiriyor.
Etkileyici ve değişik bir bina. Manastırın din görevlilerini gömdükleri bodrum kat daha da ilginç.
Manastırı gezdikten sonra bizi bekleyen taksi ile Midyat'a dönüp Mardin'e giden dolmuşlara binip otelimize dönüyoruz.
Mardin'de ikinci akşamımızda yemek için Kebapçı Rıdo'ya gidiyoruz. Rıdo'da klasik bir esnaf lokantasında olması gereken herşey vardı. Lezzetli bir kebap, salata, ayran, sadece temel gereksinimleri karşılayan bir masa, sigara içilen bir salon ve ucuzluk:) Yediğimiz her şeyi çok beğendim...
Yollarda biraz dolaşıp Mırra içip otelimize döndük.
Sabah kalktığımızda bir yere gidecek vaktimiz olmadığından uçak saatine kadar eski şehirde vakit geçirip alışveriş yaptık. Mardin'de kapalı çarşı içerisindeki dükkanlardan Badem Şekeri ile arkadaşım tarafından sipariş verilen Mahmood Çay, Mardin'de alınmadan dönülmeyen Telkari bir kolye ucu ve ufak tefek bir şeyler alıp havaalanına gittik.
Vakit yetmediğinden Deyrul Zaferan Manastırı ve Dara Harabeleri'ne maalesef gidemedik. Sadece Mardin'de haftalarca gezilebilir. Bizim geziyi giriş özeti olarak niteliyorum.
Daha uzun ve arabalı bir gezi yapmayı umud ediyorum...
Hacer