Gezme tozma işlerindeki en büyük eksikliğin ne diye sorsanız ülkenin doğusuna gitmemek derim. Biliyorum zira kendimdeki eksikliği... Hani Ankara'nın ötesine geçmemek diye bir deyim varya, memleket durumundan görülen Karadeniz'i saymazsak bendeki durum aynen bu.
Doğuya ilk yolculuğum yazısını yazmak üzere olduğum Mardin yolculuğum oldu. Ve bu yazıyı yazarken de Gaziantep'e alınmış bir uçak biletim var. Böyle böyle yavaş yavaş gezer görürüm diye düşünüyorum.
Aslında benim istediğim şey 10 gün arabayla Gaziantep'ten girip Batman'dan veya Erzurum'dan çıkmak ama henüz buna bir yancı bulamadım kendime. Melo bu konuda çekimser ve ülkemizde kadınlara karşı malum tutumdan dolayı ben de onn gibi düşünüyorum. Aslında bu sadece bi bölgeye ait bir korku da değil artık. Dünyada kadınların tek başına seyahat edemeyeceği ülkeler listesine giren memleketimizin dört bir yanında sadece yabancı turistler değil bizim için de çok güvenli bir ortam yok maalesef.
Gezi yazısı yazacakken konu nerelere geldi...
Mardin gezisine THY'nin bir kampanyası ile çıktık. 2013 Aralık ayında gidiş-geliş 75 TL gibi bir rakama almıştık yanlış hatırlamıyorsam.
Mardin Havalimanı'ndan çıkıp caddeden bir dolmuşa binip eski şehrin girişine kadar gelmiştik. Her turist gibi eski şehir içinde kalmıştık ve hayatımda gördüğüm en güzel otellerden biri olan Reyhani Kasrı Otel'de konaklamıştık.
O sene yeni açılan otelde müthiş bir Mezopotamya manzarasına bakan balkonlu bir odada ve aşırı rahat bir yatakta çok güzel gece geçirmiştik.
Biz gittiğimizde hava serin ama güneşliydi. Yalnız hava çok erken karardığından gezmek için yeterli zaman pek kalmadı. Bir de eski şehirde sanırım kış olmasından dolayı akşam pek bir hayat yoktu, yeni şehre inmek için de halimiz yoktu.
Gittiğimiz gün sabah saatlerinde otele yerleşip bir şeyler atıştırdıktan sonra gezmeye eski şehir merkezi ile başladık. İki gün içinde kısım kısım Sabancı Şehir Müzesi,Mardin Müzesi, Şehidiye Camiisi, Ulu Camii, Bedesten, Kırklar Kilisesi, Zinciriye Medresesi'ni gezdik.Zaten eski şehir içinde her yer birbirine çok yakın.
Akşam yemeği için çok methini duyduğumuz Cercis Murat Konağı'na gittik. Turizm mevsimi olmadığından sadece bir iki masa ve biz vardık lokantada ve diğer tipler Kurtlar Vadisi'nden fırlamış gibiydi.
Sempatik ve yardımsever garsonları var. Sanırım çok fazla da masa olmadığından gidip gelip bize türlü ikramlarda bulundular. Ne yediğimizi hatırlayamıyorum maalesef, belki Melo hatırlar ve ekleriz buraya.
Melo'dan Gelen Ekleme: Süryani içli köftesi yedik ki kendisi tavaya yassı olarak serilmiş bir içli köfteydi. İkincisi erikli bir et yemeği yedik. Osmanlı Mutfağındanmış dediklerine göre ama Süryanilerin de böyle bir yemeği var bildiğim kadarıyla. 50 TL hesap ödedik, bence pahalı bir yer. Yemekler fena değildi. Bahar ve yazda balkon ve terası çok güzel olur, manzarası harika.
Melo'dan Gelen Ekleme: Süryani içli köftesi yedik ki kendisi tavaya yassı olarak serilmiş bir içli köfteydi. İkincisi erikli bir et yemeği yedik. Osmanlı Mutfağındanmış dediklerine göre ama Süryanilerin de böyle bir yemeği var bildiğim kadarıyla. 50 TL hesap ödedik, bence pahalı bir yer. Yemekler fena değildi. Bahar ve yazda balkon ve terası çok güzel olur, manzarası harika.
Yemek sonrasında yol üstünde gençlerin takıldığı bir kafede Mırra içtik. Sonra otele gidip o harika yatağımızda yattık:)
Hacer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder