Gürültülü otelimizde zor bir gece geçirdikten sonra sabah sisli ve
buz gibi bir Konya sabahına çıktık…Otelde hafif bir kahvaltı ettikten sonra
Mevlana Müzesi’ne, Şemsi Tebrizi Hazretleri’ne, Şerafettin Camii ve Aziziye
Camiilerine gittik.
Bu günkü ilk lokanta durağımız Hasan Şendağlı’nın Aziziye’deki
etli ekmek salonuydu. Konyalıların Yağlı Somun dedikleri ve sabah saatlerinde
çıkan küflü peynirden yapılan bir börek yemeye gittik. Ben ki üniversite
hayatımda bu küflü peynirin kokusuna tahammül edemezdim ama bu pideye bu sefer
bayıldım…
Yağlı Somun 5 TL, çay yine 1 TL…
Günün geri kalan kısmını biraz Alaaddin Tepesi’nde, biraz
cafelerde geçirdikten sonra günün bir başka çarpıcı durağına doğru yol aldık…
Burası önceki gelişimizde uğrayamadığımız Tiritçi Mithat…Cumartesi kapısından geçtiğimizde içerisinin tamamen dolu ve kapısında ise yaklaşık 20 kişilik bir sıra olduğunu gördüğümüz Tiritçi Mithatı’ı Pazar günü gayet sakin buluyoruz…
Menüsünde sadece Tirit, Zerde ve Havuç Suyu olan dükkanda yemekte
yoğurt olduğundan ayran bile servis edilmiyor.
Konya esnafı müşteri ister diye herşeyi barındırmak yerine olması
gerekeni ve uzmanlığı olan şeyleri satıyor. Hem esnaf dayanışmasından hem de
kendi iş yükünü artırmak istemediğinden sanırım hiçbir lokanta kendi çay yapmıyor.
Çayla çay ocağından geliyor…
Tirit’i ne kadar çok sevdiğimiz 1,5 tiriti kısa bir sürede
yutmamızdan tabiki belliydi ama benim için hala birinci fırın kebatı. Melo ise
kalbindeki tahti çoktan tirite vermişti, fırın kebabla olan ilişkisini askıya
almıştı…
Bu arada tirit ve fırın kebap kuzu etinden yapılıyor, eğer yemiyorsanız
gitmeyin. Gdip de ne olduğunu orada öğrenip masadan kalkarsanız sizinle dalga
geçiyorlar benden söylemesi…
Tirit’in porsiyonu 19 TL yaşattığı mutluluk tarif edilemez…
Konya’da son üç saatimizi daha önce planladığımız gibi Melike Hatun Çarşısı’nda alışveriş yaparak geçirdik.
Konya civarında yetiştirilen doğal ürünler alalım diye girdiğimiz
çarşıdan fasulye, bulgurun yanında dört tane de köy tavuğu aldık çıktık…Hayatımda
ilk defa bir tavuk temizledim ve tavuğun içini açtığımda gördüklerimin
hiçbirini tanımadığımı fark ettim…Bu da başlı başına bir yazı konusu zaten…Hele
tavuğun kilosunun 5 TL olması ve dört tavuğa 25 TL vermiş olmamız İstanbul’daki
fiyatlarla kıyaslandığından kitap yazılır üstüne…Konya’ya gitmede bir hafta
önce Beyoğlu Balık Pazarı’nda köy tavuğunun kilosundan 25 TL istemişlerdi.
Başka sözüm yok. Kitabımın adı ise “İstanbul Büyük Bir Dolandırıcı Dostum, Ama
Biz Bunu Hep Biliyorduk Zaten…”
Son olarak Konya’da İstanbul’un yarı fiyatına olan ve her çeşidi
olan hurmalardan aldık…Çekirdek yerine içinde badem olan hurma bir numaralı
tercihim…
Vakti olanlar ve bu tür gıda alışverişlerini sevenler için bu
çarşı çok çok güzel bir yer…
Biz Konya’ya daha önce gittiğimizden ve müze vb yerleri daha önce
gördüğümüzden bu gezide bunlara yer vermedik. İlk defa gidenler için gezilecek
bir çok müze, tarihi yapı vb yerler var…
Bu gezi bizim için biraz gurme turu tadında oldu…
Gezinin sonunda yiyemediğimiz etli etmek ve küflü böreği de tekrar
Hasan Şendağ’lının fırınına uğrayıp paket yaptırıp trende yemek üzere yanımıza
aldık…
Gar’a Mevlana bölgesinden direk dolmuşlar mevcut. Pazardan
geliyormuşçasına gittiğimiz tren istasyonunda olağanüstü bir yoğunlukla
karşılaşıp trenimize zor bal binip bu sefer tam 4 saat 15 dakikada Pendik’te
olduk…
Konya’ya gidin, Konya’da yemek yiyin, Konya’da hala sadece kendi
uzmanlık alanındaki yemekleri pişiren prensipli ustaları taltif edin…
Hacer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder