24 Aralık 2014 Çarşamba

Gez Dünyayı, Ye Konya'yı...III


Gürültülü otelimizde zor bir gece geçirdikten sonra sabah sisli ve buz gibi bir Konya sabahına çıktık…Otelde hafif bir kahvaltı ettikten sonra Mevlana Müzesi’ne, Şemsi Tebrizi Hazretleri’ne, Şerafettin Camii ve Aziziye Camiilerine gittik.

Bu günkü ilk lokanta durağımız Hasan Şendağlı’nın Aziziye’deki etli ekmek salonuydu. Konyalıların Yağlı Somun dedikleri ve sabah saatlerinde çıkan küflü peynirden yapılan bir börek yemeye gittik. Ben ki üniversite hayatımda bu küflü peynirin kokusuna tahammül edemezdim ama bu pideye bu sefer bayıldım…
Yağlı Somun 5 TL, çay yine 1 TL…

Günün geri kalan kısmını biraz Alaaddin Tepesi’nde, biraz cafelerde geçirdikten sonra günün bir başka çarpıcı durağına doğru yol aldık… 




Burası önceki gelişimizde uğrayamadığımız Tiritçi Mithat…Cumartesi kapısından geçtiğimizde içerisinin tamamen dolu ve kapısında ise yaklaşık 20 kişilik bir sıra olduğunu gördüğümüz Tiritçi Mithatı’ı Pazar günü gayet sakin buluyoruz…
Menüsünde sadece Tirit, Zerde ve Havuç Suyu olan dükkanda yemekte yoğurt olduğundan ayran bile servis edilmiyor.
Konya esnafı müşteri ister diye herşeyi barındırmak yerine olması gerekeni ve uzmanlığı olan şeyleri satıyor. Hem esnaf dayanışmasından hem de kendi iş yükünü artırmak istemediğinden sanırım hiçbir lokanta kendi çay yapmıyor. Çayla çay ocağından geliyor…
Tirit’i ne kadar çok sevdiğimiz 1,5 tiriti kısa bir sürede yutmamızdan tabiki belliydi ama benim için hala birinci fırın kebatı. Melo ise kalbindeki tahti çoktan tirite vermişti, fırın kebabla olan ilişkisini askıya almıştı…
Bu arada tirit ve fırın kebap kuzu etinden yapılıyor, eğer yemiyorsanız gitmeyin. Gdip de ne olduğunu orada öğrenip masadan kalkarsanız sizinle dalga geçiyorlar benden söylemesi…
Tirit’in porsiyonu 19 TL yaşattığı mutluluk tarif edilemez…

Konya’da son üç saatimizi daha önce planladığımız gibi Melike Hatun Çarşısı’nda alışveriş yaparak geçirdik.
Konya civarında yetiştirilen doğal ürünler alalım diye girdiğimiz çarşıdan fasulye, bulgurun yanında dört tane de köy tavuğu aldık çıktık…Hayatımda ilk defa bir tavuk temizledim ve tavuğun içini açtığımda gördüklerimin hiçbirini tanımadığımı fark ettim…Bu da başlı başına bir yazı konusu zaten…Hele tavuğun kilosunun 5 TL olması ve dört tavuğa 25 TL vermiş olmamız İstanbul’daki fiyatlarla kıyaslandığından kitap yazılır üstüne…Konya’ya gitmede bir hafta önce Beyoğlu Balık Pazarı’nda köy tavuğunun kilosundan 25 TL istemişlerdi. Başka sözüm yok. Kitabımın adı ise “İstanbul Büyük Bir Dolandırıcı Dostum, Ama Biz Bunu Hep Biliyorduk Zaten…”
Son olarak Konya’da İstanbul’un yarı fiyatına olan ve her çeşidi olan hurmalardan aldık…Çekirdek yerine içinde badem olan hurma bir numaralı tercihim…
Vakti olanlar ve bu tür gıda alışverişlerini sevenler için bu çarşı çok çok güzel bir yer…
Biz Konya’ya daha önce gittiğimizden ve müze vb yerleri daha önce gördüğümüzden bu gezide bunlara yer vermedik. İlk defa gidenler için gezilecek bir çok müze, tarihi yapı vb yerler var…
Bu gezi bizim için biraz gurme turu tadında oldu…
Gezinin sonunda yiyemediğimiz etli etmek ve küflü böreği de tekrar Hasan Şendağ’lının fırınına uğrayıp paket yaptırıp trende yemek üzere yanımıza aldık…
Gar’a Mevlana bölgesinden direk dolmuşlar mevcut. Pazardan geliyormuşçasına gittiğimiz tren istasyonunda olağanüstü bir yoğunlukla karşılaşıp trenimize zor bal binip bu sefer tam 4 saat 15 dakikada Pendik’te olduk…
Konya’ya gidin, Konya’da yemek yiyin, Konya’da hala sadece kendi uzmanlık alanındaki yemekleri pişiren prensipli ustaları taltif edin…

Hacer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder