3 Haziran 2015 Çarşamba

İtalya'da 3.gün- Venedik'e Gidiyoruz...

Bologna’da son günümüze sabah otelimizde kahvaltı ederek başladık. Ananas ve muffin ile kahvaltı yapmayı kim sevmez...
Kahvaltı sonrasında Venedik Penceresi’ni görmeye gittik. Venedik’i görmeden penceresine bir bakalım dedik.Venedik Penceresi Via Indipendenza’dan Piazza Maggiore’ye inerken sol tarafta kalan Via Malcontenti, Via Piella ve Via Oberdan sokaklarından görülebiliyor. Birbirine bakan bu sokaklardan ortadakinde olan Venedik Penceresi küçük bir pencere ile kanal üstündeki evlere bakıyor. Bu haliyle Venedik’teki yerleşimi andıran pencere adını da buradan alıyor.



Bu sokaklardan Via Oberdan’ı takip ederek Pazar kurulan sokaklara indik. Eğik kulelerin oradaki dondurmacıya bir kez daha gittik.
Gitmek istediğimiz yerlerden biri  olan Santo Stefano Bazilikası’nın olduğu meydanı tesadüfen bulduk. Biraz dolaşıp oraya gidelim derken kendimizi çok tatlı bir meydanda ve bazilikanın kapısında bulduk. Yedi Kiliseler olarak da bilinen bazilikanın özelliği girişte tek bir bina gibi görünürken girdikten sonra ard arda yedi tane daha klise çıkması.




Venedik treniniz saat 13:10’daydı ve biz bir kez daha Bologna Merkez tren istasyonundaydık. Dakikliğiyle ünlü İtalyan trenleri bizi yine şaşırtmıyor ve Venedik yolculuğumuz başlıyor. Çok güzel manzaraların içinden geçip Venedik Santa Lucia istasyonuna ulaşıyoruz.

Hani eski Türk filmlerinde Haydarpaşa garından çıkıp İstanbul ile karşılaşan tiplerin hayret dolu yüz ifadesi vardırya işte biz de Santa Lucia’dan çıktığımız anda o haldeydik. Gerçekten gördüğümüz şehir bizi ilk görüşte ve hatta orada kaldığımız tüm günler boyunca şok etti. Her sokağı, her evi, her kanalı bizi çok şaşırttı…

Otelimiz Venedik Casino’sunun hemen yanındaydı. Kaybolmadan otele gidebilmemiz için de güzel bir yönlendirme maili atmışlardı bize. Maili okuyup tabelaları takip ederek bir turist akınının içinden otelimize doğru yola koyulduk. Gerçekten güzel bir yönlendirme ile elimizle koymuş gibi bulduk otelimizi. Bu oteli de Booking.com üzerinden bulduk ama maalesef kaldığımız odayı pek beğenmedik. Casa Del Melagrano’nun belki ana binası iyidir ama biz yine ek binada kaldığımız için iyi değildi.
Odada biraz dinlenip eşyalarımızı bıraktıktan sonra Venedik’i keşfetmek için çıktık. Otelden aldığımız harita ve telefonlarımızdaki navigasyon ile kaybolmaya karşı hazırlıklıydık ama açıkçası çok da kaybolmadık Venedik’te. Evet karışık ve her yer birbirine benziyor ama dikkatli gezince bir süre sonra nerede olduğunuzu çok kolay ayırt edebiliyorsunuz.



Otelden çıkıp Strada Nuova’dan yürümeye başlıyoruz. Yönümüz güneye doğru, önümüze ne çıkarsa gezmeye hevesliyiz şu an bir rotamız yok.
İlk durağımız S.S Apostoli Kilisesi ve meydanı oluyor.  Birkaç bina sonra görmeye alışacağımız ihtişamlı yapılardan biri olan kilise binasını inceleyip yolumuzu Rialto Köprüsü’ne çeviriyoruz. Venedik’ten her yerde Per Rialto / Per San Marco şeklinde gidilen yönün tabelasını görüyorsunuz. Bu tabelalar ve elinizdeki haritayı takip ettiğiniz sürece gayet kolay yön bulunuyor.
Biz de Apostoli meydanında Rialto tabelalarını takip edip köprüye gidiyoruz. Büyük bir kısmı tadilatta olan köprüde fotoğraf çekip, dükkanlardaki ürünleri inceliyoruz. İnceliyoruz zira daha sonra bu ürünlerle çok işimiz olacak, Venedik’teki turist tuzağı ürünler bizi de tuzağına düşürecek.



Rialto Köprüsü’nde gezdikten sonra bu sefer yönümüzü San Marco meydanına çeviriyoruz. Harika sokaklardan yüzlerce turistle birlikte geçerek San Marco’ya ulaşıyoruz. Biz çok kalabalık ve sıcak olmaması için Nisan ayında gittik Venedik’e ama sanırım bu hiçbir şey değiştirmemişti. Yine yüzlerce turistle birlikte gezdik ve yine bir çok gezilecek yerin kapısında kuyruk vardı.
Rialto Köprüsü büyük kanal üzerindeki dört köprüden biri ve en ünlüsü sanırım. Para Köprüsü olarak da adlandırılan köprünün doğu girişinde Darphane bulunuyor. Antonio De Ponte tarafından tasarlanan köprünün günümüzdeki son hali 1591 yılında tamamlanmış. Etrafında 1200’lü yıllardan beri Pazar kurulan köprü Venedik’in sembollerinden biri. Ayrıca günümüzde de etrafından güzel bir Pazar kuruluyor. Ancak biz öğleden sonra gittiğimiz için çoğu tezgâh toplanmıştı. Daha çok sabahları hareketli olan bir Pazar burası.
 San Marco’ya vardığımızda harika bir güneşle birlikte zehir gibi bir rüzgâr ve soğuk vardı. Ama bu metrekareye 15 turist düşmesini tabiki engellemiyordu. Biz bu gezimizde tarihi yerlerin içine çok fazla giremedik ekibimizden dolayı ama bunu tekrar gelmek için bir sebep olarak koyduk bir kenara.

San Marco Bazilikası, Dükalar Sarayı, Akademia Müzesi gibi gezilecek bir çok yer var. Buraların girişi için de ayrı ayrı ücret ödemek yerine Venice Card alarak birçok avantajdan
faydalanabilirsiniz.  http://www.veneziaunica.it/  Araştırmıştım ama giremeyeceğimiz için almadık.
San Marco Meydanı’nda gezdikten sonra hemen yakınındaki Ahlar Köprüsü’ne gittik. Sospiri Köprüsü olarak geçen bu köprü Venedikli mahkumların hapishaneye gitmeden önce geçtikleri ve Venedik’i son kez görüp ah çektikleri köprü olarak bilinirmiş. Köprünün hikâyesi kendinden daha meşhur diyebiliriz aslında…




Venedik’te ilk günümüz ertesi gün sindire sindire gezeceğimiz bir şehrin genel özetini almak gibiydi. Akşamüstü yorgunluktan bitmiş bir vaziyette odamıza dönüp yattık…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder