Kışı hayaliyle geçirdiğim İtalya
seyahatimize diğerlerinden biraz farklı hazırlandığımızı daha önce yazmıştım.
Ekip kalabalık olunca herkesin ayrı bir hazırlık süreci oldu, bu da biraz
hareket yarattı tabi. Gideceğimiz günden bir gün önce Mihrimah’ın Trabzon’dan gelmesiyle
ekip tamamlandı.
Gideceğimiz sabah Sabiha Gökçen’e
toplu taşımayla gitmeyi tercih ettik. Hata yaptığımızı dönüşteki
yorgunluğumuzla anlayacaktık ama gitmenin verdiği heyecanla bunun farkında
değildik o an. Köprü trafiğine girmek istemiyorsam Sabiha Gökçen’e ulaşmak için
Metrobüs ve Uzunçayır’dan bindiğimiz E-11 otobüsünü kullanıyorum. Otobüs 30-35
dk arasında havalimanına ulaşıyor ve çoğu zaman da boş ve rahat oluyor.
Havalimanında Pegasus bankolarında her
zamanki gibi hatırı sayılır bir kuyruk vardı. Online check-in yaptırmıştık ama
o sıra bile oldukça kalabalıktı. Pegasus ile uçacaksanız online check-in yapmış
olsanız bile eğer valiz verecekseniz oldukça erken gitmeniz gerekiyor. Ben bunu
geçen sene tecrübe ettiğim için en az 2 saat önce alanda oluyorum.
Zamanında kalkan uçakla keyifli bir
yolculuktan sonra Bologna’ya ulaştık. Daha önce okuduklarımızdan yola çıkarak 4
kişi olduğumuz için Havalimanı Shuttle yerine daha uyguna geleceği için taksi
ile otele gittik. Havalimanı otobüsleri
kişi balı 6 Euro, taksi ise ortalama 20 Euro’ya şehir merkezinde oluyor.
Bu arada okuduğum çoğu blogda Bologna
Havalimanı küçücük, çok sakin, minicik yazıyordu . Açıkçası ben de öyle bir yer
beklerken bildiğimiz Sabiha Gökçen boyutlarında bir alan ve hatırı sayılır bir
kalabalık karşıladı bizi. Ve hatta havaalanından çıkıştaki otobanda baya da bir
trafik vardı.
Kadın taksi şoförümüze otelin adresini
verdik ve bizi 20 dk içinde otelin kapısına getirdi. Otelimizi her zamanki
gibiBooking.com üzerinden bulduk. (Appartamenti Astoria /Via Fratelli Rosselli
14, 40121 Bologna) Biz mutfaklı konaklama birimleri istediğimizden otelin ana
binasında değil apart odalarının olduğu binada kaldık.
Otelde giriş işlemlerimizi yaptıktan
sonra otel görevlileri aşağıdaki haritayı verip odanın yerini tarif ettiler.
Giriş şifrelerini de verdikten sonra Bologna’daki evimize doğru yola çıktık.
Kısa bir yürüyüşün sonrasında odamızı
bulup girdik, eşyalarımızı bırakıp kısa bir süre dinlendikten sonra dışarı çıktık.
Kaldığımız oda haritada işaretli olan
Galliera caddesindeydi ve burası
Bologna’nın kalbi olan Piazza Maggiore’ye oldukça yakındı.
Haritamızı takip ederek önce Via
İndipendenza caddesine çıkıp Maggiore’ye doğru yürümeye başladık. Önce meydanı
gezmek istediğimizden doğruca Piazza Maggiore’ye geldik. Meydana inen
yolda önünden geçtiğimiz S.Pietro Kilisesi’ni gezdik. 1184 yılında yapımına
başlanan kiliseye 18.yy’da son şekli verilmiş. Kilise Barok mimarinin göz alıcı
örneklerinden biri.
Maggiore Meydanı’na indiğimizde dünyanın en büyük 5. bazilikası olan San
Petronio bazilikasını gezdik. Bazilikada fotoğraf çekmek paralı. Her makine
başına 1 Euro ödüyorsunuz ve onlar da makineye kırmızı bir şerit takıyorlar. Bu
fotoğraf çekebilirsiniz anlamına geliyor. Ayrıca bu bazilikanın diğer bir
özelliği olan Peygamber Efendimizin bir canavar şeklinde resimlerinin duvarda
olmasıydı. Ancak o kadar çizimin ve kilisenin ihtişamının içinde açıkçası bir
resmi bulamadık. Meraklısı internetten resmin çıktısını alıp kilisenin içinde
arayabilir.
Maggiore
meydanının en ilginç yapılarından biri kuşkusuz Fontana del Nettuno (Neptun
Çeşmesi) 1667’de insasi tamamlanmis anitsal bir fiskiyeli havuz ve
onun ihtiva ettigi buyuk bronzdan Neptun ve iki cift diger dorder bronz
heykellerden olusur.
Cesmenin esas yuksek bronz heykeli deniz ve sulari kontrol edip
hareketsiz hale getirmek icin sol kolunu acip uzatmis olan ve sag kolunda
Neptun simgesi olan uc basli mizrak tasiyan, tanrisal pozda grek ve roma asilli
tanri olan Neptün'un
heykelidir. Neptun heykelinin hemen altinda her kosede, dort tane, ellerinde
agizlarindan su akitan balik tutan cocuk heykeli vardir. Bundan baska bu
heykelin kaidesinin dort kosesinde bulunup destek saglayan cesmenin yapilma
doneminde bilinen dunyanin dort buyuk nehrini, (Ganj Nehri, Nil Nehri, Amazon Nehri ve Tuna Nehri'ni) alegorik olarak ifade eden nereid sekilde yari insan yari balik dort
bronzdan heykel de bulunur. Ayrica heykel kaidesinin dort cephesinde arma
sekilde suslu bronz plaklar vardir. (Wikipedia)
Sağı
solu incelenip önünde fotoğrafımızı çektirip görevimizi yaptıktan sonra
fısıldamak için hemen sol taraftaki Palazzo del Podesta’ya gitmek istiyoruz. Ama tadilatta olduğundan
sadece şöyle bir bakıp geçiyoruz. Bu binanın içerisindeki kemelerin sesi diğer
taraflara taşıdığı ve en ıfak bir fısıltının bile duyulduğu söyleniyor.
Maalesef biz inşaat gürültülerinden bunu test edemedik.
Meydanı
şöyle bir dolaştıktan sonra sol taraftan devam edip şehrin neredeyse alameti
farikalarından biri olan Eğik Kuleleri görmeye gidiyoruz.
Kulelere giderken yol üstünde Santa Maria Dela Vita kilisesini geziyoruz. Guiseppe TUBERTINI tarafından yapılan kilise 1787 yılında tamamlanmış. Kilisenin içindeki heykel grubu ise Niccolò dell'Arca tarafından 1463 yılında yapılan Ölü İsa heykeli. Oldukça gerçekçi ve ilginç bir heykel…
İtalya’da sadece Pisa Kulesi eğik sanarken neredeyse tüm kulelerin eğik olduğunu görmek ilginç bir tecrübe oldu. Ya zeminde ya mimarlarında var bir tuhaflık İtalyanların…
Eğik
kuleleri görüp annemle beraber tepesinde çıkamayacağımızdan dibindeki
dondurmacıda Ricotto Peynirli dondurmalarımızı yiyip bu kule niye eğik arkadaş
yaa muhabbetimizi yaptık.
Bu
arada dondurmacının adı Gelateria
Gianni. Nutellalı ve ricotto peynirlisin yedim bayıldım. Dönüşte kedi gibi
kapısında bekledik tekrar almak için ama İtalyan ablalar dükkanı 12:00’de
açtığından ve bizim de uçağa yetişmemiz gerektiğinden gözlerimiz yaşli,
gönüllerimiz yaslı dönmek zorunda kaldık.
Şaka bi tarafa olağanüstü bir dondurmaydı…
Eğik kulelerden ayrıldıktan sonra Maggiore’ye doğru
sokaklardan yürümeye devam ettik. Burası
Quadrilatero bölgesi. Ve gurmeler için tam bir cennet. Meyve-sebze,
balık-şarküteri satan bir sürü dükkanla dolu. Ayrıca bağımsız meydanlarda
kurulan pazarlar da bulduk. Hepsini itinayla gezip,dükkanları ve satılan
lezzetleri denerken akşam oldu. Biz deyolun da verdiği yorgunlukla otelimize
dönmeye karar verdik.
İtalya’da
ilk akşamımızda tabi ki makarna ve pesto sosa teslim ettik kendimiziJ))))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder