Budva'da geçirdiğimiz üç günlük yerleşik tatilcilik bize oldukça iyi geldi. Keyifli, moralimiz yerinde ve mutlu mesut otogara gelip otobüsümüzü beklemeye başladık.
Kısa bir süre sonra ülkemizde 1970'li yıllarda kullanılan modelde bir araç geldi ve tabiki ne şoför ne de muavin İngilizce bilmiyor. Neyse artık otobüsümüzün o olduğuna kanaat getirip bindik ama gerçekten anlatılamayacak bir eskilikte otobüs.
Otobüs eski, yollar virajlı dolayısıyla bol sallantılı bir yolculuğa başladık böylece. Otobüs köylerden kasabalardan geçip gerçekten ıssız çeşitli otogarlarda ufak molalar verip yolcu alıp bırakarak 3-4 saat sonra Foca sınır kapısına geldi. Muavin pasaportları toplayıp önce ülkeden çıkış için Karadağ polisine götürdü. Daha sonra biraz ilerledik ve bu sefer pasaportlar Sırp polisine götürüldü. Gecenin bir yarısı sınır bomboş olduğundan işlemler çok çabuk bitti, pasaportlarımız bize tekrar dağıtıldı ve tekrar yolculuğa başladık.
Sınır kapısını biraz geçmiştikki otobüsten enteresan sesler gelmeye başladı. Kısa bir süre sonra da zaten gitmemeye karar verdi ve durdu.
Gece saat 3-4 sularında ormanlık bir alanda otobüs bozulunca insan bir tedirgin oluyor tabi. Ama biz tedirgin olmakla yetinmedik baya baya korkudan üç buçuk attık...
Bir saatlik bir beklemeden sonra otobüsü tamir ettiler, birz ilerideki bir benziklikte son molamızı verip tekrar yolculuğumuza devam ettik.
Sabah Saraybosna'ya vardığımızda Melo uyuyordu. Şoför otogarımsı bir yere girip son durak diyince önce bir şaşırdık. Çünkü orası bizim giderken gördüğümüz garın yanındaki otogar değildi. Hatta orası şehrin içi bile değildi...
Sabah sersemliğine hiç kimsenin İngilizce bilmemesi eklenince biz baya nerede olduğumuzu bilmeden kaldık mahallenin ortasında. Açık bir dükkan veya bir otobüs buluruz umuduyla yürümeye başladık. 10-15 dakika yürüdükten sonra açık bir pastane bulup girdik. Güzel güzel İngilizce burası neresi abi, biz merkeze nasıl gderiz diye sorarken abimiz bize güzel bir Türkçe ile cevap verdi. Adı Muhittin olan Arnavut abimiz Almanya'da Türklerle çalışırken dilimizi öğrenmiş. Muhittin abi bizim gitmeden okuduğumuz ama o an tamamen unuttuğumuz şeyi bize hatırlattı. Burası Saraybosna'nın ülkeler arası gidip gelen araçların kullandığı ikinci otogarı olan Doğu Garajı'ydı.
Bize yolu tarif edip 103 nolu troleybüse binmemizi ve merkeze gidebileceğimizi söyledi.Biraz daha yürüyüp otobüsümüzü bulduk ve binip merkeze doğru yol aldık...
Hacer