10 Mart 2015 Salı

Mezopotamya'ya Yolculuk: Hasankeyf - Midyat - Deyrul Umur Manastırı


Mardin'de ikinci günümüzde amacımız önce Midyat'a oradan da Hasankeyf ve Deyrul Umur Manastırı'na ulaşmaktı. Dolmuşla Midyat'a gittik ve Midyat eski otogarında Hasankeyf'e gideceğimiz dolmuşu beklemeye başladık. Dolmuşun koridorunda plastik sandalye üstünde diz dize yarım saatlik bir yolculukla Hasankeyf'e ulaştık.

Hasankeyf girişinde bahşiş karşılığı rehberlik yapan çocuklardan birini kattık önümüze ve dere tepe Hasankeyf'i gezmeye başladık. Ilısu Barajı yapımı nedeniyle sular altında kalma tehlikesi olan Hasankeyf gidilip görülmeli ve başına bir şey gelmemesi için kollanmalı.


Ufak rehberimizle Hasankeyf'te tepelere tırmanıp, yakın zamana kadar insanların yaşadığı mağaraları, Zeynelbey Kümbeti, Artuklu Köprüsü ve Büyük Saray Kalıntıları'nı görüyoruz.

Artuklu Köprüsü üzerindeki dünyada eşi benzeri olmayan çanak antenli evi görüp şaşkınlıktan küçük dilimizi yuttuk. Ev sahibinin elinde Osmanlı'dan kalan bir tapu olduğundan ve açılan tüm davalar lehine sonuçlandığından kimse onu çıkartamıyormuş. Böyle bir tarihi eserin üzerine uydu anteni bile takmış öyle yaşıyor vatandaş. Ülke olarak tarihi eserlere karşı bir garezimiz var ben artık inanıyorum.



Hasankeyf'te 3 saatlik gezimizi çarşıda noktalıyoruz. Rehberimizle vedalaşıp hediyelik ufak tefek bir şeyler alıp dönüş için dolmuş beklemeye başlıyoruz.


Ama dolmuş gelmiyor. Bu noktada sorunun bizde olmaya başladığını düşünüyorum artık. Bir sürü blogger güzel güzel yolculuk ederken biz genelde gidiyoruz ama dönemiyoruz. 
Civar esnafla yaptığımız müzakereler sonrasında dolmuşun gelmesine uzun bir süre olduğuna ve şehirler arası otobüse binmenin daha mantıklı olduğuna karar veriyoruz. Yoldan geçen bir otobüsü durduruyoruz. Tabelasında Kuzey Irak-Süleymaniye-Erbil yazan bilmediğim bir firmaya ait otobüse atlayıp Midyat'a dönüyoruz.

Midyat'ta biraz dolaşıp bir şeyler yedikten sonra bu sefer rotamızı Deyrul Umur manastırına çeviriyoruz. Manastıra herhangi bir toplu taşıma aracı gitmiyor. Tek yol araba kiralamak veya taksiye binmek. Biz de bir taksici ile anlaşıp yola koyuluyoruz.

Deyrul Umur (Mor Gabriel) Manastırı görkemli ve etkileyici bir yapı. Dünyanın ayakta duran en eski Süryani Ortodoks Manastırı olan yapıyı halen içeride eğitim gören Süryani öğrenciler gezdiriyor. 
Etkileyici ve değişik bir bina. Manastırın din görevlilerini gömdükleri bodrum kat daha da ilginç.
Manastırı gezdikten sonra bizi bekleyen taksi ile Midyat'a dönüp Mardin'e giden dolmuşlara binip otelimize dönüyoruz.

Mardin'de ikinci akşamımızda yemek için Kebapçı Rıdo'ya gidiyoruz. Rıdo'da klasik bir esnaf lokantasında olması gereken herşey vardı. Lezzetli bir kebap, salata, ayran, sadece temel gereksinimleri karşılayan bir masa, sigara içilen bir salon ve ucuzluk:) Yediğimiz her şeyi çok beğendim...
Yollarda biraz dolaşıp Mırra içip otelimize döndük. 
Sabah kalktığımızda bir yere gidecek vaktimiz olmadığından uçak saatine kadar eski şehirde vakit geçirip alışveriş yaptık. Mardin'de kapalı çarşı içerisindeki dükkanlardan Badem Şekeri ile arkadaşım tarafından sipariş verilen Mahmood Çay, Mardin'de alınmadan dönülmeyen Telkari bir kolye ucu ve ufak tefek bir şeyler alıp havaalanına gittik. 
Vakit yetmediğinden Deyrul Zaferan Manastırı ve Dara Harabeleri'ne maalesef gidemedik. Sadece Mardin'de haftalarca gezilebilir. Bizim geziyi giriş özeti olarak niteliyorum.
Daha uzun ve arabalı bir gezi yapmayı umud ediyorum...

Hacer

Mezopotamya'ya Yolculuk: Mardin


Gezme tozma işlerindeki en büyük eksikliğin ne diye sorsanız ülkenin doğusuna gitmemek derim. Biliyorum zira kendimdeki eksikliği... Hani Ankara'nın ötesine geçmemek diye bir deyim varya, memleket durumundan görülen Karadeniz'i saymazsak bendeki durum aynen bu.

Doğuya ilk yolculuğum yazısını yazmak üzere olduğum Mardin yolculuğum oldu. Ve bu yazıyı yazarken de Gaziantep'e alınmış bir uçak biletim var. Böyle böyle yavaş yavaş gezer görürüm diye düşünüyorum.
Aslında benim istediğim şey 10 gün arabayla Gaziantep'ten girip Batman'dan veya Erzurum'dan çıkmak ama henüz buna bir yancı bulamadım kendime. Melo bu konuda çekimser ve ülkemizde kadınlara karşı malum tutumdan dolayı ben de onn gibi düşünüyorum. Aslında bu sadece bi bölgeye ait bir korku da değil artık. Dünyada kadınların tek başına seyahat edemeyeceği ülkeler listesine giren memleketimizin dört bir yanında sadece yabancı turistler değil bizim için de çok güvenli bir ortam yok maalesef.
Gezi yazısı yazacakken konu nerelere geldi...




Mardin gezisine THY'nin bir kampanyası ile çıktık. 2013 Aralık ayında gidiş-geliş 75 TL gibi bir rakama almıştık yanlış hatırlamıyorsam.
Mardin Havalimanı'ndan çıkıp caddeden bir dolmuşa binip eski şehrin girişine kadar gelmiştik. Her turist gibi eski şehir içinde kalmıştık ve hayatımda gördüğüm en güzel otellerden biri olan Reyhani Kasrı Otel'de konaklamıştık.
O sene yeni açılan otelde müthiş bir Mezopotamya manzarasına bakan balkonlu bir odada ve aşırı rahat bir yatakta çok güzel gece geçirmiştik.

Biz gittiğimizde hava serin ama güneşliydi. Yalnız hava çok erken karardığından gezmek için yeterli zaman pek kalmadı. Bir de eski şehirde sanırım kış olmasından dolayı akşam pek bir hayat yoktu, yeni şehre inmek için de halimiz yoktu.




Gittiğimiz gün sabah saatlerinde otele yerleşip bir şeyler atıştırdıktan sonra gezmeye eski şehir merkezi ile başladık. İki gün içinde kısım kısım Sabancı Şehir Müzesi,Mardin Müzesi, Şehidiye Camiisi, Ulu Camii, Bedesten, Kırklar Kilisesi, Zinciriye Medresesi'ni gezdik.Zaten eski şehir içinde her yer birbirine çok yakın.







Akşam yemeği için çok methini duyduğumuz Cercis Murat Konağı'na gittik. Turizm mevsimi olmadığından sadece bir iki masa ve biz vardık lokantada ve diğer tipler Kurtlar Vadisi'nden fırlamış gibiydi.
Sempatik ve yardımsever garsonları var. Sanırım çok fazla da masa olmadığından gidip gelip bize türlü ikramlarda bulundular. Ne yediğimizi hatırlayamıyorum maalesef, belki Melo hatırlar ve ekleriz buraya.

Melo'dan Gelen Ekleme: Süryani içli köftesi yedik ki kendisi tavaya yassı olarak serilmiş bir içli köfteydi. İkincisi erikli bir et yemeği yedik. Osmanlı Mutfağındanmış dediklerine göre ama Süryanilerin de böyle bir yemeği var bildiğim kadarıyla. 50 TL hesap ödedik, bence pahalı bir yer. Yemekler fena değildi. Bahar ve yazda balkon ve terası çok güzel olur, manzarası harika. 

Yemek sonrasında yol üstünde gençlerin takıldığı bir kafede Mırra içtik. Sonra otele gidip o harika yatağımızda yattık:)

Hacer

9 Mart 2015 Pazartesi

İtinayla Ucuz Bilet Kovalanır

Günlük sporlarımdan biri hatta teki olan ucuz bilet kovalamalarımın meyvelerini paylaşıyorum. Şu duruma göre sadece Ramazan olduğu için Haziran ve cehennem sıcağında tatil yapmaya geçen seneden tövbeli olduğum için Ağustos boş. Aralık içinse bizim yerimize Pegasus karar verdi ve yaptığı kampanyayla bizi noel pazarlarına gödnerdi. Çok istediğim bir rota da Ocak ayında Tayland'a gidip Phuket'te denize girmek. Bakalım bir bilet değiştirebilir her şeyi:) 

Nisan  İtalya (Pegasus 130 Avro)
Mayıs Kapadokya (Arabayla)
Mayıs İzmir (Sun Expres 55 TL)
Haziran Ramazan (Yakın civara iftara, sahura gideriz artık:)
Temmuz İstanbul-Samsun-İstanbul ( Pegasus  90 TL)
Eylül İstanbul-Samsun-İstanbul ( Pegasus  90 TL)
Ekim Antalya (Sun Expres 65 TL)
Kasım Gaziantep (THY 110 TL)
Aralık Çek Cumhuriyeti-Avusturya-Slovekya (Pegasus 90 Avro)


Hacer

Plansız Edirne Gezisi


Yıl içinde yaptığımız planlı gezilerin yanında bir de pat diye aklımıza gelip yola çıktıklarımız var. Bu plansız gezilerden biri de Edine gezisi oldu. 2014 yılı 1 Mayıs'ta bir gün önce ne yapsak diye düşünürken aklımıza geldi Edirne'ye gitmek ve çok da plan yapmadan düştük yola. Edirne'ye kendi arabamızla gittik ve sabah erkenden yola çıkıp yaklaşık 2 saatte vardık. 

Edirne'de Selimiye Camii etrafında sakin bir sokakta arabamızı park edip yaya olarak gezmeye başladık. Sabah çok erken saatte olduğundan henüz ortalık kalabalıklaşmaya başlamamıştı. Bir çay ocağı bulup kahvaltı yaptık ve gezimize Selimiye Camii'nden başladık. 

II.Selim tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan Selimiye Camii osmanlı mimarisinin en önemli yapıtlarından bir olmanın yanı sıra aynı zamanda Mimar Sinan'ın da ustalık eseridir. Şehrin neredeyse her tarafından görülen Camii Drina Köprüsünden sonra UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren ikinci Osmanlı eseridir. Selimiye Camii'nden çıktıktan sonra Arasta Çarşısı'na gittik ve dönüşte neler alacağımıza bakındık. Arasta Çarşısı daha çok turistler ehizmet etme amacı taşıyan işletmelerle dolu. Edine'nin ünlü badem ezmesi, meyveli sabunlar, aynalı süpürge magnetleri ve daha bir çok üründen zevkinize göre alacak bir şeyler mutlaka bulunuyor. 

Arasta Çarşısı'nı gezdikten sonra Üç Şerefeli Camii, Bedesten Çarşısı ve Ali Paşa Çarşısı'nı da gezdik. Edirne'deki tüm çarşılarda neredeyse aynı ürünler satılıyor. Özellikli, kaliteli bir şey bulmak neredeyse imkansız. Bu tür yapılar sadece tarihi dokusuyla görülmesi gerekiyor. Tabi işletmelerin dağınıklığından ve beter restorasyonlardan görülecek bir şey kalırsa. 
Ali Paşa Çarşısı çıkışında adını hatırlayamadığım ünlü ciğercilerden birinde ciğer yedik. Benim için çok ayrıştırıcı bir özelliği yoktu, biber de çok acıydı. O acıyla ne yesem giderdi aslında…

Şehir içinde biraz daha dolandıktan sonra bu sefer ünlü Karaağaç kassabasına gidip bu gün Trakya Üniversitesi Rektörlük binası olarak kullanılan Karaağaç Tren İstasyonu’na gidip gezdik. Karşısındaki kafelerde öğrencilerle birlikte kahve içtik ve oradan Meriç Nehri kenarındaki çay bahçelerine gittik.
Meriç kenarına gidince farkettim ki Meriç o ana kadar gördüğüm nehirlerin en büyüğüydü ve çok etkileyiciydi. Mayıs ayının o şerbet gibi havasında Meriç kenarında baya bi keyif yaptık. Civardan turlarla gelen teyzelerle muhabbet edip hayır duası aldık.

Kalktığımızda bu sefer yönümüzü II. Beyazid Külliyesi ve Şifahane’ye çevirdik. Külliye ile ilgili genel bilgilere bu linkten ulaşılabilir.
Sırf burası içi bile Edine’ye gidilebilir.  Güzel restore edilmiş, tarihi güzel taşımış, avlusu ve vakit geçirmesi güzel bir mekan.
Biz Şifahane’den çıktıktan sonra vaktimiz olduğundan Kapıkule Sınır Kapısı’na kadar gidip şu sayfanın tepesindeki tek fotoğrafı çektirip döndük. Aslında bir sürü fotoğraf çekmiştik ama kendi ellerimle bastığım yanlış bir tuşla hepsini sildim.:(

Dönüşte bir kez daha Arasta Çarşısı’na uğrayıp badem ezmesi, magnet vs hediyelik, atıştırmalık ürünler alıp dönüş yoluna koyulduk.

Ortalama 2-2,5 saatte İstanbul’a döndük ve evimize kavuştuk. Biz Edirne’ye arabamızla gittiğimizden şehir içinde ulaşım nasıldır, toplu ulaşım var mı öğrenemedik. Ama gezilecek yerler genel olarak bir arada olduğundan Şifahane hariç ihtiyaç olacağını düşünmüyorum.
Edirne hafta sonu için güzel bir rota. Sadece Meriç Kenarı’nda çay içmek, piknik yapmak için bile gidilebilir.

Hacer

Acıklı Bir Vize Hikayesi: İtalya


Yurtdışına gitmenin en pis ve zor kısmı Yeşil Pasaport Sahibi olamayan biz garibanlar için tabiki vize...Bir mesleğinin olması, iyi bir işinin olması, gelirinin olması, malının mülkünün olması bir devlet memurluğu kadar işe yaramıyor maalesef. Hayatında hiç ihtiyacı olmayacak adamlar yeşil pasaport alabiliyor ama biz bırak yeşil pasaportu vizeyi bile bin bir tantanayla alabiliyoruz.
Uzun zaman sonra yurt dışına çıkmaya karar verdiğimizde geçen sene ilk Schengen başvurusunu Yunanistan vizesi almak için tek yetkili şirket olan Kosmos'a yaptık. Evrak toplamanın verdiği sıkıntılar hariç sorunsuz bir süreç geçirdik ve 3 günde 3 aylık vizemizi aldık. Aslında bu güzel süreç bize bundan sonra tüm vize başvurularımızı Yunanistan'a yapmamız gerektiği mesajını vermiş ama biz alamadık maalesef. 
Bu sene İtalya'ya gitmeye karar verince normal olarak İtalya'dan vize başvurusunda bulunalım dedik ama demesek çok daha iyiydi. İtalya vizesinin yetkili kuruluşu bilindiği üzere iDATA. Siz evraklarınızı buraya teslim edip buradaki arkadaşların her türlü naz, kapris ve cahilliklerine tahammül ediyorsunuz. Onlar da evraklarınızı İtalyan Konsolosluğu'na gönderip bu sefer konsolosluğun naz ve kaprislerini çekmenize aracı oluyorlar. 
Evraklarımızı iDATA'ya teslim ederken görevli arkadaşların olmadık soruları, evraklar üzerindeki olmadık istekleri bizi o anda orada olduğumuz için çoktaaan pişman etmişti ama süreci sorunsuz tamamlamak için idare etmekten başla çare yoktu. Mesela Melo'nun 15 yıl öncesine ait işe giriş bildirgesindeki imza ile bir hafta önce aldığımız izin yazısındaki imzanın farklı müdürlere ait olmasını gitti kendi sorumlusuna sordu geldi arkadaşımız ve sorun olmayacağına ancak ikna oldu. 
Bunun gibi bin türlü saçmalıktan sonra sonunda evraklarımızı bırakıp çıktık ve başardığımızı düşünerek muzafer bir edayla kendimize kahvaltı ısmarladık.
Ama heyhaaatttt... İtalyanlarla olan mevzumuz henüz bitmemişti...
3 gün sonra firmadan telefon açan bir görevli konsolosluğun fotoğraflarımızı kabul etmediğini söyledi. Yüzümüzün açıkta ve kulaklarımızın görünür olması gerekiyormuş. Ben de başörtülü olduğumu ve kulaklarımın görünemeyeceğini söyleyince bu sefer bilemiyorum, başka bir fotoğraf çektirin işte dedi ve kapattı. 
Bu saçmalığın üzerine derin bir nefes alıp soluğu iDATA'da aldım. Fotoğrafçıların vize fotoğrafı dediğimde başka türlü fotoğraf çekmediğini, ve benim de başörtümü açamayacağımı ve ne şekilde bir fotoğraf istediklerini bana detaylıca açıklamalarını rica ettim. 
Ama tabiki yine kimse bir şey bilmiyordu. Ona, buna, şuna sorduktan sonra başörtümü olabildiğince geri çekeceğim ve yüzümün daha belirgin olduğu bir fotoğraf istendiğini söylediler. Ben de iDATA'nın içinde bulunan fotoğraf kabinin içinde hayatımın en iğrenç fotoğrafını çektirip ellerine tutuşturdum.:) Aynı fotoğraf talebi Melo'dan da oldu ve o da aynı şekilde iğrenç bir fotoğraf çektirip verdi. 
Peki ya sonuç ne oldu dersiniz?
Topu topu 15 günlük vize alabildik:) Benimki 15 günlük çok girişli, Melo'nun vizesi ise 10 günlük ve tek girişli. 
252 TL vize ücreti ödedik ve bir ülkeye daha gidebileceğimiz şekilde vize alamadık maalesef. Hatta neredeyse hiç vize alamayacakmışız da vermemek için geçerli bir sebep bulamamışlar sanırım. 
Bundan sonra vize için başvuracağım tek ülke Yunanistan. Hatta Yunanistan'ı yeni aktarma noktam ilan ediyorum. Ryan Air ile 15 Avro'ya her yere uçabilirim bu şekilde. 
Bu kadar turist alan bir ülkenin vizesinde bizim kadar risksiz bir grup bile bunları yaşadıysa daha dezavantajlı durumda olanlara Allah kolaylık versin. 
Bu arada bu yazıyı yazarken üniversite öğrencisi yeğenim de bizimle gelmek için Trabzon'dan başvuruda bulundu iDATA'ya. Oradaki gelişmeleri de buraya ekleyeceğim...

Mihrimah Vize Macerası: Yeğenim bizimle beraber İtalya'ya gelmek için Trabzon'dan iDATA'ya başvurdu. Vizesini verip 1 hafta içinde gönderdiler pasaportunu. Ona da bir ay vermişler, multi giriş ve 15 günlük. Ama en azından ondan ek evrak vs istemediler. Üç farklı kişi vize istedik İtalya'dan en uzun bir ay almayı başardık. Üzgünüz, boşa gitti vize paramız:(

Hacer