İstanbul’u İstanbul yapan ana semtler vardır, kendi içinde bir şehirdir
aslında oralar. Herkes bilir, herkesin bir şekilde yolu düşer ve herkes
kafasında bir şeyle bağdaştırır o semti.
Kuzguncuk’u yazarken de belirtmiştim biz Avrupa Yakası’nın sakinleri olarak Anadolu Yakası’na sadece seyahat amacıyla geçiyoruz. İş için de yolum düşüyor elbet ama o zaman herhangi bir semtten farkı olmuyor.
Kuzguncuk’u yazarken de belirtmiştim biz Avrupa Yakası’nın sakinleri olarak Anadolu Yakası’na sadece seyahat amacıyla geçiyoruz. İş için de yolum düşüyor elbet ama o zaman herhangi bir semtten farkı olmuyor.
Ama karşıya sadece gezmeye
geçiyorsam semtlerin benim için ayrı ayrı havaları ve gitme amaçları vardır.
Kadıköy’e gidiyorsam mesela
amacım ya Bahariye’de alışveriş yapmak, ya Süreyya Operası’na gitmek ya Moda’ya
geçmek ya da Kadıköy Balıkçılar Çarşısı’nda gastronomik bir tur yapmaktır. Ne
için gidersem gideyim Kadıköy’den aşırı mutlu ayrılıyorum her seferinde.
Son zamanlarda gerçek anlamda
yiyip-içmeye geçiyoruz Kadıköy’e. Kabataş’tan vapura binip Kadıköy İskele’de
başlıyoruz mutlu olmaya.
Çarşıda seçenek o kadar çok ki….
Çarşı’ya doğru çıkarken Baylan
Pastanesi’ne gidip tarihe yolculuk yapıp benim gibi karamel sevmeyenler Kup
Griye’ye selam durup profiterol yiyebilir.
Az yukarıya çıkıp Beyaz Fırın’da renk renk badem ezmelerinin ve
pastaların içinde ne alacağını şaşırıp az şundan biraz bundan derken iki poşet
doldurulabilir.
Ben gelenekselciyim yemem onları
diyenler 100 yıllık esnaf lokantası Yanyalı Fehmi’de tencere yemeklerinde seçim
yapmakta zorlanabilirler.
Değişik bir şeyler yemek
istiyorum diyenler Balıkçılar Çarşısı’ndaki Gözde Şarküteri’de yok artık bu
yediğim harika meze brokoliden yapılmış olamaz diye diye tütsülenmiş enginarla
yapılan süzme yoğurtlu brokoli mezesini az pastırma eşliğinde yutabilir.
Şöyle esaslı bir ziyafet çekeyim
kendime diyenler ise değişmez istikamet Çiya’ya konuk olabilir…
Yediğin içtiğin senin olsun gördüğünü anlat diyenlere Kadıköy’den selam
olsun bu sefer bloğumuzun gezginlerinden az ama öz yazan Melo gördüklerimizin
civarından geçip yediklerimizi ve Kadıköy’ü anlatacak bize…
“Önce vapura biniyorsunuz, vapurda önden bir
çay bir simit ile yolluk yapıyorsunuz...
Kabataş’tan binerseniz yukarı
katta püfür püfür rüzgar. Neyse sonra vapur nazlı nazlı iskeleye yanaşırken siz
çoktan Balıkçılar Çarşısı’nın hayalini kurmaya başladınız.
Mevsim kış olsun ama kış olsun ki
Balıkçılar Çarşısı şenlikli olsun. Şöyle gelin gibi şıkır şıkır.
İskeleden ve kalabalıktan
sıyrılıp Bahariye’ye doğru çıkarken sağ tarafta aralara giren sokaklardan hangisini
gönlünüz çekerse girin ve devam edin Ayia Euphamia Kilisesi’ne görene kadar. Kilise
demek o aradan sağa gireceksiniz demek ve şölen orada başlıyor işte.
Kadıköy Çarşısı’nda yani Balık Pazarı
ve civarında tam bir gastronomi şöleni var. Bazı şarküteriler o hale gelmiş ki
insanlar burada beğendiklerini tabaklara doldurtup kapının önünde oturup
yiyebiliyorlar. Böyle birkaç tane, şarküteri çeşidinin ve hatta soğuk mezenin
gözünü çıkarmış mekan var. Mezenin kitabını yazmış Tuncay Gündüz’ün kurmuş olduğu
Gözde Şarküteri Kadıköy’ün en ünlü mezecilerinden biri. Son gittiğimizde
garsonlarla yer konusunda ufak tefek sıkıntılar yaşadık ama mezeleri için
tekrar gidilebilir bir mekan.
Şarküterileri geçince tabii balıkçılar arzı endam eder. Çok
da güzel eder. Hakikaten her daim taze balık ve türlü deniz canlısı vardır
burada. Akşam yemeği için kesenize göre bir çeşit yedekleyip yolunuza devam
edersiniz. Sağlı sollu balık restoranları ağırlıklı, kebapçı hatta pideci bile
bularak en nihayet Çiya’ya ulaşırsınız. Ve Kadıköy demek benim için Çiya demek.
Çiya demekse mumbar dolmasının, soğan kebabının, perde pilavının,
humusun, muhammaranın yerine düştük demek. Çiya birkaç ayrı dükkanla Kadıköy Çarşısı’nın
en civcivli yerinin neredeyse sonunda yeralıyor. Benim tercihim ilk açılan ve
yöresel yemekleri hakkıyla yapan en eski dükkanın önüne konuşlanmak. Günün ana
yemeği neyse ondan bir tabak alıp, o günkü tercihime göre ya mumbar yahut başka
bir yancıyla ve humus ya da muhammarayla ziyafet çekerim. Kapanışı da kireçte
ceviz ve çayla yaparım ve işte budur benim için Kadıköy klasiği.”
Hacer/Melo
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder