6 Nisan 2015 Pazartesi

Kadıköy-Bir Gurme Masalı

İstanbul’u İstanbul yapan ana semtler vardır, kendi içinde bir şehirdir aslında oralar. Herkes bilir, herkesin bir şekilde yolu düşer ve herkes kafasında bir şeyle bağdaştırır o semti.
Kuzguncuk’u yazarken de belirtmiştim biz Avrupa Yakası’nın sakinleri olarak Anadolu Yakası’na sadece seyahat amacıyla geçiyoruz. İş için de yolum düşüyor elbet ama o zaman herhangi bir semtten farkı olmuyor.
Ama karşıya sadece gezmeye geçiyorsam semtlerin benim için ayrı ayrı havaları ve gitme amaçları vardır.
Kadıköy’e gidiyorsam mesela amacım ya Bahariye’de alışveriş yapmak, ya Süreyya Operası’na gitmek ya Moda’ya geçmek ya da Kadıköy Balıkçılar Çarşısı’nda gastronomik bir tur yapmaktır. Ne için gidersem gideyim Kadıköy’den aşırı mutlu ayrılıyorum her seferinde.
Son zamanlarda gerçek anlamda yiyip-içmeye geçiyoruz Kadıköy’e. Kabataş’tan vapura binip Kadıköy İskele’de başlıyoruz mutlu olmaya.
Çarşıda seçenek o kadar çok ki….
Çarşı’ya doğru çıkarken Baylan Pastanesi’ne gidip tarihe yolculuk yapıp benim gibi karamel sevmeyenler Kup Griye’ye selam durup profiterol yiyebilir.
Az yukarıya çıkıp Beyaz Fırın’da renk renk badem ezmelerinin ve pastaların içinde ne alacağını şaşırıp az şundan biraz bundan derken iki poşet doldurulabilir. 
Ben gelenekselciyim yemem onları diyenler 100 yıllık esnaf lokantası Yanyalı Fehmi’de tencere yemeklerinde seçim yapmakta zorlanabilirler.
Değişik bir şeyler yemek istiyorum diyenler Balıkçılar Çarşısı’ndaki Gözde Şarküteri’de yok artık bu yediğim harika meze brokoliden yapılmış olamaz diye diye tütsülenmiş enginarla yapılan süzme yoğurtlu brokoli mezesini az pastırma eşliğinde yutabilir.
Şöyle esaslı bir ziyafet çekeyim kendime diyenler ise değişmez istikamet Çiya’ya konuk olabilir…
Yediğin içtiğin senin olsun gördüğünü anlat diyenlere Kadıköy’den selam olsun bu sefer bloğumuzun gezginlerinden az ama öz yazan Melo gördüklerimizin civarından geçip yediklerimizi ve Kadıköy’ü anlatacak bize…
“Önce vapura biniyorsunuz, vapurda önden bir çay bir simit ile yolluk yapıyorsunuz...
Kabataş’tan binerseniz yukarı katta püfür püfür rüzgar. Neyse sonra vapur nazlı nazlı iskeleye yanaşırken siz çoktan Balıkçılar Çarşısı’nın hayalini kurmaya başladınız.
Mevsim kış olsun ama kış olsun ki Balıkçılar Çarşısı şenlikli olsun. Şöyle gelin gibi şıkır şıkır.
İskeleden ve kalabalıktan sıyrılıp Bahariye’ye doğru çıkarken sağ tarafta aralara giren sokaklardan hangisini gönlünüz çekerse girin ve devam edin Ayia Euphamia Kilisesi’ne görene kadar. Kilise demek o aradan sağa gireceksiniz demek ve şölen orada başlıyor işte.
Kadıköy Çarşısı’nda yani Balık Pazarı ve civarında tam bir gastronomi şöleni var. Bazı şarküteriler o hale gelmiş ki insanlar burada beğendiklerini tabaklara doldurtup kapının önünde oturup yiyebiliyorlar. Böyle birkaç tane, şarküteri çeşidinin ve hatta soğuk mezenin gözünü çıkarmış mekan var. Mezenin kitabını yazmış Tuncay Gündüz’ün kurmuş olduğu Gözde Şarküteri Kadıköy’ün en ünlü mezecilerinden biri. Son gittiğimizde garsonlarla yer konusunda ufak tefek sıkıntılar yaşadık ama mezeleri için tekrar gidilebilir bir mekan.
Şarküterileri geçince tabii balıkçılar arzı endam eder. Çok da güzel eder. Hakikaten her daim taze balık ve türlü deniz canlısı vardır burada. Akşam yemeği için kesenize göre bir çeşit yedekleyip yolunuza devam edersiniz. Sağlı sollu balık restoranları ağırlıklı, kebapçı hatta pideci bile bularak en nihayet Çiya’ya ulaşırsınız. Ve Kadıköy demek benim için Çiya demek.
Çiya demekse mumbar dolmasının, soğan kebabının, perde pilavının, humusun, muhammaranın yerine düştük demek. Çiya birkaç ayrı dükkanla Kadıköy Çarşısı’nın en civcivli yerinin neredeyse sonunda yeralıyor. Benim tercihim ilk açılan ve yöresel yemekleri hakkıyla yapan en eski dükkanın önüne konuşlanmak. Günün ana yemeği neyse ondan bir tabak alıp, o günkü tercihime göre ya mumbar yahut başka bir yancıyla ve humus ya da muhammarayla ziyafet çekerim. Kapanışı da kireçte ceviz ve çayla yaparım ve işte budur benim için Kadıköy klasiği.”


Hacer/Melo

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder