Kos'ta ikinci günümüzde otelin vasat kahvaltısında bir şeyler atıştırıp kendimizi sokaklara attık.Bugünkü hedefimiz hem güzel bir plaj olan Tigaki'ye gidip denize girmek hem de Kos merkez,güzelce gezmek. İkimizde güneşten olabildiğince hazzetmeyen tipler olduğumuzdan plajda saatlerce vakit geçirmeyeceğiz.
Öğleden önce Kos merkezde Hipokrat'ın altında öğrencilerine ders anlattığına inanılan Hipokrat Ağacına gündüz gözüyle gidip fotoğraf çektik. Eski adı Neratzia olan Şovalyeler Kalesi'nin önünden geçtik ama girmedik. Giriş sanırım 4 Avro civarındaydı.
Loziya ve Defterdar Camiilerini gezip tekrar Elefterias Meydanı'na gelip kapalı bir bina içerisinde olan pazar yerini gezdik.
Bir turizm acentasına girip ertesi gün için Simi Adası biletlerimizi aldık. Acentada çalışan kız adada yaşayan Türklerden Emine'ydi. Türklerden ve taleplerinden biraz sıkılmıştı kendisi ama yine de sorularımıza cevap verdi. Ama normalden pahalı bir fiyata bize önerdiği arabayı kiralamaktan vazgeçtik maalesef.
Öğleden sonra Tigaki'ye gitmek için otobüs durağını herkes el birliğiyle bize yanlış tarif ettiği için şu an anlatamayacğım bir yerdeki bir durağa 30 dakika yürüyerek ulaştık. Dönüşte gördükki burası kaldığımız otelin üst taraflarında bir yer ve oradan tarif edilseydi çok daha kısa sürede ulaşabilirdik.
O kadar kaybolma turistliğin şanındandır diyip tıklım tıklım otobüsümüze atlayıp 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Tigaki plajına ulaştık.
Öğleden sonra denizde hafif rüzgarlı ama çok güzel bir denizde vakit geçirdik. Yakında bir yerdeki lokantada atıştırmalık bir şeyler yedik. Türkiye'de de olduğu gibi klasik, sıradan plaj lokantasıydı.
Biraz denizde, biraz lokantada, biraz kumsalda şemsiye altında ay galiba artık tatildeyiz diyerek akşamı ettik.
Dönüşte de otobüse bindik ve tek kelime İngilizce bilmeyen şoförümüzün götürdüğü yere kadar gittik. Buradan tekrar sorduk ve bize yine bambaşka bir yer tarif ettiklerinden yine kaybolduk. İstanbul gibi bir yerden gidip elma kadar Kos'ta kaybolmak kanımıza dokundu tabi.
Melo bir esnafa sormak için dükkanın birine girdi ve oradaki abi de Türk çıktı. Bize güzelce tarif etti yolu ve biz 30 dakika daha yürüyüp sonunda otelimize ulaştık.
Plaj sonrası duş, dinlenme ve uyuklama derken ada ziyaretimizin en güzel kısımlarından birine doğru yol aldık. Malum Yunan adaları deniz ürünleriyle meşhur. Melo ve ben de denizden çıkan her şeyi yediğimiz için giderken en büyük hayalimiz deniz ürünlerinin içinde yuvarlanmaktı. Kos adasındaki lokantaları araştırdığınızda çoğu kişinin Nick The Fisherman'a gittiğini ve yazdığını gördük. Önünden geçerken de zaten içinin tıka basa Türk olduğunu kendi gözlerimizle de gördük:)
Biz de bir başka talep edilen lokanta olan Caravelle'ye gittik. İki ayrı mekanı olan Caravelle'den küçük olana gittik ve Zeytinyağlı Ahtapot, Midye Saganaki, Yunan Salatası yedik. Zeytinyağlı Ahtapot tüm Yunan adalarında yediğim yiyeceğim en güzel parçaydı. Güzel Türkçe konuşan şef Yorgo bize tarifini de verdi.Caravelle'den parmaklarımızı yalayarak kalktık. Yanlış hatırlamıyorsam 20 Avro gibi bir hesap ödedik içeceklerle beraber.
Biz de bir başka talep edilen lokanta olan Caravelle'ye gittik. İki ayrı mekanı olan Caravelle'den küçük olana gittik ve Zeytinyağlı Ahtapot, Midye Saganaki, Yunan Salatası yedik. Zeytinyağlı Ahtapot tüm Yunan adalarında yediğim yiyeceğim en güzel parçaydı. Güzel Türkçe konuşan şef Yorgo bize tarifini de verdi.Caravelle'den parmaklarımızı yalayarak kalktık. Yanlış hatırlamıyorsam 20 Avro gibi bir hesap ödedik içeceklerle beraber.
Akşam Kos'ta canlı müzik yapılan bir kaç mekanda otorup frappe içerek Elefterias Meydanı'nda vakit geçirip buralar hem bizimdi muhabbeti yaparak günü tamamladık:)
Hacer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder