9 Şubat 2015 Pazartesi

Ver elini Kos...


Ertesi sabah yani 18 Ağustos sabahı otelde kahvaltı ettikten sonra biraz denize girdik, Bodrum'da gezmek istediğimiz yerlere uğradık, otelden valizlerimizi alıp limana gidip gemimizin gelmesini bekledik. 
Çıkış işlemleri kısa sürdü, çok fazla yoğunluk da yoktu açıkçası. 
Biraz Duty Free'de vakit geçirip memleketin hiç bi yerinde bulunmayan mavi Old Holborn tütünümüzü depoladık. Evet o zamanlar sigara içiyordum, hayat çok güzeldi:(
Gemimiz geldiğinde minnak bi vapurcuk olduğunu gördük. Yan bizim Sütlüce-Üsküdar vapurları ondan daha büyük. Bindik ve ilk gemiyle ülke dışı yolculuğumuza başladık. 
Gemide Kos'ta yaşayan Türk ailelerle tanıştık ve Kosa hakkında bize genel bilgiler verdiler. Müthiş bir manzarayı izleyip, rüzgar sarhoşu olarak 42-50 dakikada Kos limanına yanaştık. 
Gemiden inişte baya bir yoğunluk oldu. Zira aynı anda bir çok gemi limana yanaşmıştı ve baya bir sıra beklemek zorunda kaldık

Sonunda sıra bize geldiğinde işlemlerimizi sorunsuz halledip limandan şehre girdik. Kos ilk bakış itibariyle Kuşadası, Bodrum Çeşme havası veriyor size. Yunan adalarının o kendine has dekoru Kos'ta pek yok. Kalacağımız oteli Booking üzerinden ayarlamıştık, yeri de gayet kolaydı. Limandan çıkınca şehri anlata haritadan yönümüz belirleyip 10 dakika içinde Hotel Catherine'e ulaştık. 
Fena bir otel değil aslında Catherine ama bizim için pek güzel bir konaklama olmadı maalesef. Birincisi otelin sahibesi Catherine hanım il girişte bizi 30 dk resepsiyonda tuttu ve otel hakkında türlü türlü detaylar anlattı. Anlaşılmaz İngilizcesiyle sıcağın alnında neden bu kadar çok konuştuğunu çözmeye çalışırken son anda nakit ödeyeceğimiz dediğimiz halde ödemeyi kredi kartımızdan çektiklerini öğrendik. Odaya girince daha büyük bir hayal kırıklığı yaşadık zira odamız otelin yenilenmeyen tarafındaydı üstelik yenilenmesi bir kenara aşırı gürültülü bir caddeye bakıyordu. Bizim gibi hem gece hayatınız yoksa hem de sese hassassanız maalesef kalınacak bir otel değil burası.

Bunlardan dolayı ilk başta biraz canımız sıkıldı ama sonra sorun etmemeye karar verdik. Melo kadına çok sinir olduğundan onu dinlenmesi için otelde bırakıp ben markete gittim. En yakın market yürüme 15 dk ilerideydi. Gittim atıştırmak için meyve, su vs aldım.Otelin arka sokağındaki pastaneden de tatlı bir şeyler aldım ve otelin balkonunda çay yapıp, biraz dinlenip keyfimizin yerine gelmesini bekledik. 
Akşamüstü artık Kos'u keşfetmenin zamanı gelmişti. 
Kos Adası'nda gezmeye başladığınızda yolun ve kalabalığın sizi ilk götüreceği yer Eleftherias Meydanı. Osmanlı camilerinin, Hipokrat Ağacı'nın, Şovalye Kalesi'nin çevrelediği bu meydan Kos'taki tüm hayatın merkezi.

Biz Hipokrat Ağacı'nın önünden geçerek meydana girdik ve biraz turlayıp açık olan dükkanlara göz gezdirip meydanda bir kafeye oturup ilk frappemizi içtik. 
Gece boyu hareketli olan caddelerde vakit geçirip gece otelimize döndük ve detaylı geziyi ertesi güne bıraktık...

Hacer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder